Geçtiğimiz günlerde, Türkiye'nin önde gelen avukatlarından ve insan hakları savunucularından Selçuk Kozağaçlı'nın tahliye edilmesi, kamuoyunda geniş yankı buldu. Kozağaçlı, 2017 yılından beri cezaevinde bulunuyordu. 2013 yılı Gezi Parkı eylemlerine ilişkin açılan davalarda yer alan bazı sanıkların avukatlığını üstlenmesiyle tanınmaya başlasa da, onun gerçek rolü çok daha derin. İnsan hakları savunucusu olarak bilinen Kozağaçlı, bu süreçte pek çok hukuki mücadeleye imza atmıştı. Ancak son dönemdecih edilen politikalar ve yargı süreçleri, Kozağaçlı'nın durumu üzerinden Türkiye'deki adalet sisteminin tartışılmasına sebep oldu.
Selçuk Kozağaçlı, 2017 yılında gözaltına alındı ve tutuklandı. Savcılık, onu "örgüt üyeliği" ve "devletin birliğini bozma" gibi çok ağır suçlamalarla yargıladı. Kozağaçlı, uzun süre boyunca cezaevinde bulundu ve tüm gözaltı süreçlerinde, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini öne sürdü. Duruşma süreçleri boyunca, kendisine yöneltilen suçlamalara sistematik şekilde karşı çıktı. Selçuk Kozağaçlı’nın cezaevi süreci, özellikle insan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütleri için de büyük bir önem taşıdı. Kozağaçlı'nın tutuklu kalışı, adaletin ne denli sağlıklı işleyip işlemediğine dair birçok soruyu da beraberinde getirdi.
Tahliye kararı, özellikle son dönemde artan siyasal iklimin etkisiyle birlikte, Türkiye'nin adalet sisteminde kaydedilen evrimi gösteriyor. Kozağaçlı'nın tahliyesi, sosyal medya ve birçok platformda büyük bir beklenti ve sevinçle karşılandı. Ancak bazı kesimler, bu durumu, iktidarın adalet sistemi üzerindeki kontrolünü sürdürebilmek adına bir strateji olarak değerlendirdi. Nitekim, Kozağaçlı'nın tahliyesi, bir ölçüde Türkiye'deki insan hakları mücadelesinin de yeni bir aşamasını temsil ediyor. Gerçekten de, adaletin tecelli etmesi için verilen mücadele, artık daha görünür hale gelmiş durumda. Kozağaçlı gibi isimlerin serbest bırakılması, savunma haklarının ön planda olduğu bir distopyadan çıkışın habercisi olabilir.
Türkiye'deki adalet sisteminin dönüşümü ve Kozağaçlı'nın durumu, sivil toplum ve insan hakları alanındaki mücadeleyi yeniden gündeme taşıdı. Tahliye kararı, sadece bireysel bir başarı değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü için verilen mücadelenin simgesi olarak öne çıkıyor. Kozağaçlı'nın durumu, birçok insanın adalet arayışında bir umut kaynağı haline gelmiş durumda. Avukatların ve hukukçuların, ilkesel olarak bu tür durumlarda dayanışma göstermelerinin gerekliliği, Kozağaçlı'nın tahliyesiyle bir kez daha kendini gösterdi. Sonuç olarak, Selçuk Kozağaçlı’nın tahliyesi, Türkiye’deki hukuk sistemine, adalet arayışına ve insan hakları mücadelesine dair önemli semboller bularak, gelecekte nasıl bir yol çizileceği konusunda soru işaretleri bırakıyor.