Ülkemizde sıkça karşılaşılan maalesef ki korkutucu bir gerçek: Aile içi şiddet ve cinayet. Son günlerde yaşanan bir olay, bu trajik durumu bir kez daha gözler önüne serdi. Sıradan bir yaşamı olan bir adamın, kıskançlık krizine kapılarak eşini katletmesi ve ardından intihar etmesi, hem toplumda büyük bir infial yarattı hem de aile içindeki gizli çatışmaları ortaya çıkardı. Olayın detaylarına ve medyada nasıl yer bulduğuna gelin birlikte bakalım.
Olay, geçtiğimiz hafta sonu, küçük bir ilçede meydana geldi. İddiaya göre, 35 yaşındaki A.B., eşi M.B. ile birlikte akşam yemeği yedi. Geçen hafta eşinin sosyal medyada bir fotoğraf paylaştığını gören A.B., özellikle kıskançlık duygusuyla beraber öne çıkan bazı sorunlarla yüzleşmekte zorlandı. Aile içindeki tartışmalar günden güne büyüdü ve hiçbir şekilde sonlanmadı. A.B., akşam yemeği sonrasında sinirlerine hakim olamadı ve evde bulunan ruhsatlı tabancasıyla eşine ateş etti. Olayın hemen ardından A.B., evin içinde başlayan bu korkunç geceyi sona erdirmek için kendi yaşamına son vermek üzere bir karar aldı. Kentteki en yakın hastaneye kaldırılan M.B. olay yerinde hayatını kaybederken, A.B. hastaneye ulaşmadan yolda yaşamını yitirdi.
Bu trajik olay, sadece bir aileyi değil, aynı zamanda bir toplumu derinden etkilemekte. Aile içi şiddet, ülkemizde yaygın bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Her yıl yüzlerce kadın, erkek ve çocuk bu tür olayların mağduru oluyor. Kamuoyunda yapılan araştırmalar ve raporlar, aile içi şiddetin altında yatan sebepleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve psikolojik sorunları işaret ediyor. Olay sonrası sosyal medyada büyük bir yankı uyandı. Birçok kişi, aile içindeki sorunların ciddiye alınması ve önlem alınması gerektiğini belirtti. Sosyal medya platformlarında, #KıskanmakKüçücükBirSöz kampanyası başlatıldı ve duyarlı bireyler, bu olayın bir daha yaşanmaması için seslerini yükseltmeye çalıştılar.
Sonuç olarak, A.B. ve M.B. arasındaki bu trajik olay, gözler önüne serilen bir gerçeklikten başka bir şey değil: İlişkilerde sevgi ve sadakatin yanı sıra güven ve saygının da şart olduğu bir durum. Aile içi şiddeti sona erdirmek, sadece bir bireyin sorumluluğunda değil, toplumsal bir sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor. Her bireyin, bu tür olayların önlenmesine yönelik üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor. Devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak hepimizin bu konuda daha hassas olması lazım. Unutmayalım ki, her birey yaşamının ve geleceğinin sorumlusudur. Ancak toplumsal bir dönüşümle bu trajedilerin sonlanabileceğine inanıyoruz.